KOLHİDA
Aşağıdaki
yazı, Eski
Çağlardan Günümüze
Kadar SSCB Tarihi, 1. Cilt, SSCB Bilimler Akademisi ( Kafkasya`da
Antik Devletler, Antik Çağda Köleci Devletler: Kolhida ) adlı
eserde Apsirt Rioni tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Yazıda yer alan Batı Kartveli/Kartveli boyu’’ gibi tanımlamalar
Gürcü akademisyenlerin kullandığı terminolojilerdir.
Kolhçe (Megrelo-Lazca), Gürcüce (Kartvelce veya (Kafkas-Iberce)
ve Svanca birlikte Güney Batı Kafkas Dil Ailesini oluşturur.
Bir altdil ait olduğu dil ailesine adını veremiyecegi
için Kartveli Dilleri tanımlaması politik bir kaygının
yansıması olarak görülebilir. Kolhler ile Iberler
(Kartveller/Gürcüler) arasında sadece dilde değil, materyal
kültüründe de birbirinden açık olarak ayrılan karakterler
göstermektedir (O. Lordkipanidze). Çeviride bu terimler değiştirilmeden
olduğu gibi verilmiştir.
Çok
eski çağlardan beri Karadeniz’in Güneydoğu ve Doğu
kıyılarına Batı Kartli kolundan gelen Kolhi
kabileleri yerleştiler. Batı Kafkasya’nın dağlık
bölgelerine başlıca Abhaz-Adige, yanıbaşındaki
dağlarda ise Rioni ovasının bir kısmını
da elegeçiren Svan kabileleri yaşıyordu.
Kuzey
Karadeniz göçebelerinin ( Kimmerler, M.Ö 8. yy. ve İskitler,
M.Ö 7. yy. ) istilası, görünüşe göre, büyük etnik karışıma
ve kabilelerin bazı grupları arasında güç dengelerinin
değişmesine yol açmıştır. Arkeolojik materyaller,
antik Gürcü kabilelerinin Kuzey Karadeniz İskitleri ile Abhazya
ve Raçi dağ geçitleri üzerinden yoğun ilişkilere
girdiklerini göstermektedir. Batı Kafkasya’da yerleşik
kabilerin hayatında büyük bir rol oynayan, özellikle Karadenizin
Güneydoğu ve Doğu kıyılarında Yunan kolonileri
ortaya çıkmasına yol açan önemli tarihsel olay bu döneme
aittir.
Kafkas
kıyılarında ilk defa Yunan kolonileri M.Ö 7. yüzyılda
ortaya çıkmaya başladı. İlk Yunan kolonistleri
önce yerli kabilelerin bulunduğu kasabalara yerleştiler,
küçük ticaret noktaları oluşturdular. Daha sonra M.Ö 6.
yüzyılda Milet’liler Fasis ( Poti ) ve Dioskuriada’da ( Suhumi
) iki koloni kurdular. Her iki şehirde kölelik ilişkileri
huküm sürüyordu: kolonistlerin iktisadı hayatında köle
emeği çok geniş bir yer tutuyordu. Ayrıca, Yunanlar,
çevredeki kabilelerden diğer kabilerle yapılan çatışmarda
esir edilen köleleri satın almak suretiyle köle ticareti de
yapıyorlardı. Zanaat ve ticaretin yanısıra Yunan
kolonistleri yerli nüfusun elinden zorla aldıkları topraklarda
tarımla da uğraşıyorlardı. Şehirlerde
yerli “barbar” nüfusun organik ve oldukça büyük kısmı,
anlaşılan, Yunan şehirlerinin hayatında önemli
bir yere sahipti. Zamanla yerel nüfusun şehir hayatındaki
rolü ve ağırlığı gittikçe arttı.
Ülke
içinde ve Karadeniz kıyısındaki şehirlerle ticaret
yapmak için kıyı şehirleri madeni paralar basıyorlardı.
Madeni paralar ilk defa ülkenin derinliklerinde yaşayan kabilelerle
geniş ticari ilişkileri olan Fasis’te (Phasısı)
basılmaya başlandı. Ancak Kolhida’da M.Ö 6-4. yüzyıllarda
para kullanımı pek de yaygın değildi: madeni
paralar değişim değerinden çok maden olarak değerlendiriliyordu.
Buna en iyi kanıt, deniz kıyısından uzak iç
bölgelerde rastlanan çok sayıda gümüş para ( Kolhidka
) buluntularıdır.
M.Ö
6. yüzyılda Karadeniz kıyısındaki bir çok Gürcü
kabilesi Ahamenidler (Akamanik) Imparatorluğu’nun 19. Satrapı
içinde yer alarak Persler’e tabi olmuştu. Yalnızca Kolhlar
kısmen bağımsızdılar. Vergiden muaf olmalarına
rağmen Pers Imparatorluğu’na köle ( Herodot’a göre, her
beş yılda bir 100 erkek ve 100 kız çocuğu )
ve Imparatorluk ordusuna asker göndermek zorundaydılar. Ancak,
M.Ö 5. yüzyılda kabilelerin büyük çoğunluğu Pers
hakimiyetinden tamamen kurtulur.
Bundan
sonraki ikiyüz yıl ( M.Ö 5-3. yüzyıllar ) Kafkasya’nın
Karadeniz kısıyındaki Yunan şehirlerinin yükselişine
tanıklık eder. Rioni ve Kura nehirleri üzerinde yapılan
ticaret, malların Karadeniz ve Akdeniz limanlarından Doğu’ya
sevkedilmesine imkan vermiştir. Büyük yerel siyasi oluşumların
bulunmaması sayesinde bu şehirler ticaretten yüksek karlar
elde ediyorlardı.
Yunan
ve Roma tarihçileri tarafından Kolhida olarak adlandırılan
Rion ovasının nüfusu aşırı yoğunluğa
sahipti. Kolhida nüfusu tarımla uğraşıyordu.
Buğdaygillerin yanısıra Kolhlar eskiden meşhur
olan Kolh keteni üretiyorlardı. Bunun dışında,
Kolhların gündelik hayatında bağcılık ve
bostancılık da önemli bir yer tutar. Gökcisimleri ve bereket
tanrıçasına tapınma, Batı Gürcü nüfusunun inanışının
temel uğraşına uyduğunu göstermektedir.
Berekt tanrıçasının tapınağı
Fasis’te bulunuyordu. Dokumacılık, metal ve ağaç
işlemeciliği, çömlekçilik, dericilik ve mücevherat Kolhida’da
gelişmiş zanaat kollarıydı. Rioni ve Kviril
nehirleri üzerinden Yunan şehirleri ile canlı bir ticaret
ağı kurulmuştu. Ayrıca, Kolhida’da karayolu
ile de ticaret yapılıyordu. Vani civarındaki yerleşim
bölgesi gibi bazı kırsal yerleşim yerleri büyük ve
bayındır şehirlere dönüşmüştü.
M.Ö
4. yüzyılda ekonomik hayatın gelişme seviyesi ve
mülkiyet eşitsizliği sayesinde Kolhida ovasının
iç bölgelerinde yerel devletlerin ortaya çıkması için
şartlar doğmuştu.
M.Ö
4-3. yüzyıllarda Batı Gürcistan topraklarında iki
devlet ortaya çıkar. Biri Batı Kolhida bölgelerini, diğeri
ise Güney Kolhida ve Fasis’te bulunan kıyı bölgelerini
birleştirdi. Ancak Kolhida’da siyasi birlikler fazla dayanıklı
ve güçlü olmadığından bu devletler kısa süre
sonra kendilerinden daha güçlü olan Iberya Krallığı’nın
egemenliğine girdiler.
M.Ö
2. yüzyılda Yunan-Makedon devletlerinde ortaya çıkan kriz
kurulan geniş ticaret ilişkilerini bozarak Kolhida’daki
Yunan şehirlerinin zayıflamasına neden olmuştur.
Bu şehirlerin ticareti Kolhida’nın yalnızca çevresindeki
bölgelerle sınırlı kalmıştır. Böylece
Kolhidka’nın basımı ve bu bölgeye Yunan madeni para
girişi durur. Bundan sonra kıyı şehirlerinde
yerel öğelerin rolü artar.
M.Ö
2. yüzyılın sonunda (M.Ö.105) Kolhida, Küçük Ermenistan
ve Bosfor Krallığı gibi Mitridat’ın kolonileri
olur. Mitridat’ın ölmesinden sonra Roma hakimiyetine verilen
Kolhida korkunç bir yıkıma uğrar. Ancak, Mark Antonius’un
Güneydoğu Karadeniz ve Küçük Ermenistan ile birlikte Kolhida
‘yı Polemon Pontos’a katması ile Kolhida’da kısmı
sükünet dönemi başlar.
M.Ö
1. yüzyılın ikinci yarısında ve M.S 1. yüzyılda
Karadeniz ve Batı Kafkasya’nın etnik haritasını
önemli ölçüde değiştiren büyük etnik hareketlere yaşanır.
O dönemde yerli, güçlü ve uzun ömürlü devletler bu bölgelerde yoktu.
Yabancıların fetihleri sonucunda kurulan siyası birliklerin
o bölgedeki rolü fazla değildi. Ülkede ilkel topluluk ilişkilerde
düşüşün yaşandığı kabilelerin dağlarda
yerleşik bölümünün aktifleştirilerek sahil bölgelerine
ve düzlük alanlara yerleştirlmesi için elverişli elverişli
şartlar oluşmuştu. Bu gelişmeyi Kolhların
kısmen göç ettirilmesini ve asimilasyonunu izlemiştir.
Kabileler, içinde yoğun bir etnik birleşme süreci ile
kendini gösteren yeni ve büyük birlikler kurmaya başlar. Bu
süreçte en büyük rol Lazlar’a düşer. Polemon Pontos hükümdarları,
bilindiği gibi, bu sürece karışma gücüne sahip olmadıkları
için sürekli saldırı altında bulunan şehirlere
yardım edemediler.
M.S
63. Yılda Polemon Pontos Roma hakimiyetine girer ve sahil şehirlerine
Roma garnizonları yerleştirilir. Şehir alt tabakalarının
omuzlarına bine ağır çalışma ve maddi yükümlülük,
Roma askerlerinin kendi bildiğini okuması, yerli nüfusun
mallarının sürekli yağmalanması ve şidetli
sosyal çelişkiler M.S 69 yılının yaz aylarında
Trabzon’da halk kitlelerinin isyayına yolaçmıştır.
Krallık donanması eski komutanı Aniket’in başında
bulunduğu halk tarafından Trabzon’daki Roma garnizonunu
dağıtarak askeri filo yakılır. Isyana civardaki
dağlı kabilelerde katılmıştı. Ancak
imparator Vespasian tarafından gönderilen güçlü bir müfreze
ile Aniket durdurulmuş ve halkın isyanı bastırılmıştır.
M.S
2. yüzyılın başında Kolhida Roma Imparatorluğu
kapsamındaki Kapadokya Satraplığı’nın hakimiyetine
geçti. Gemilerin karaya yanaşması için elverişli
olan bütün noktalara kaleler yapılarak garnizonlar kuruldu.
Ülke, biçimsel olarak Roma’nın koruması altında küçük
prensliklere ayrıldı. Şehirler sürekli “barbarların”
istilası tehlikesi altında bulunuyordu. Bu dönem, kıyı
şehirlerinde köleci düzenin düşüşe geçmesine bağlı
olarak Kolhida’nın ekonomik gerilemeye başladığı
zamana işaret eder.
M.S
3. yüzyılda Roma’nın Kolhida’daki hakimiyeti azalmaya
ve yerel kabile prensliklerin arasında özellikle Laz Prensliği
güçlenmeye başlar. Laz Prensliği’nin güç merkezi, esas
şehir merkezlerinin toplandığı Rioni ovasıydı.
Yunan ve Roma tarihçileri tarafından Arkeopolis olarak adlandırılan
ve Tehur ırmağı kıyısında bulunan
Tzihe-Goci Lazika’nın başkenti olur. Laz Krallığı
erken ortaçağda artık gelişmeye ve büyümeye başlar.
Çeviri
ve Özet Yazı : Apsirt Rioni apsirt@ziplip.com
|