Ansiklopedik Karadeniz Sözlüğü'nün yazarı ve Karalahana.com'un kurucusu Özhan Öztürk, bölgenin tarihsel gelişiminde baş rolü Karadeniz'e verdi:
“Bizim varımız yoğumuz deniz”
İSTANBUL- Mjora panel dizisinin dördüncüsünde konuşan Ansiklopedik Karadeniz Sözlüğü ‘nün yazarı ve internet sitesi karalahana.com'un kurucusu Özhan Öztürk, Karadenizlileri tanımlarken “Bizim varımız yoğumuz deniz olmuştur” dedi.
Dr. Özhan Öztürk'ün konuşmacı olduğu panel, Beyoğlu'nda bulunan Tarih ve Toplum Bilimleri Enstitüsü'nde yapıldı. İki bölümden oluşan panelin birinci bölümünde bölge tarihiyle birlikte Karadeniz”i ve Karadenizli”yi tanımlayan ana unsurlar ele alınırken ikinci bölüm, dinleyicilerin yoğun katılımıyla soru-cevap şeklinde geçti.
Anaç Karadeniz Bölge halkının tarih süreci içerisindeki bütün faaliyetlerinin ve yaşam biçiminin şekillenmesinde denizin büyük rol oynadığını belirten Öztürk, saklı kalan bilgi ve gerçeklerin ortaya çıkarılması için denizaltı arkeolojik çalışmaların önemine dikkat çekti. Kendisi de Karadenizli olan yazar, ”Karadeniz, anaç bir deniz, bizi besleyen... Bizim yaşadığımız coğrafyanın arkasında; Ukrayna, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerde geniş buğday tarlaları varken bizim bölgemiz denize mahkum.” dedi.
Hidrojen sülfüre dikkat
Karadeniz'in diğer denizlerden küçük olmasına karşın hepsinden daha çok tatlı su aldığını belirten Öztürk , “Karadeniz'e yaklaşık 200 dere akıyor. Bu derelerin taşıdığı organik maddeleri parçalamak için oksijen kullanıldığından altta hidrojen sülfür birikiyor. Bu da belli bir derinliğin altında hayat bırakmıyor. Bu şu demek; 200 yıl önce bir gemi batmışsa bozulmadan aynen duruyor, belki de denizin altında hazineler yatıyor” dedi.
O dönem balmumu çok önemli
Yerleşik halkın dışarıdan gelenlere sıcak bakmadığını, bu yüzden yerleşmenin çok zor olduğunu söyleyen Öztürk, bölgeye ilk gelenlerin Yunanlılar olduğunu ve çoğu ticaret amaçlı 90 civarında koloni kurduklarını ekliyor. Sinop, Ordu ve Giresun'da kentler kurup yerleşen Yunanlıların “Emperyon” denilen limanlar sayesinde ticaret yaptıklarını, o dönem çok önemli olan balmumunun yanı sıra salamura balık ve dokuma ürünleri üzerinde yoğunlaştıklarını, belirtirken “Bu bölge şarap ihraç ediyor. Şarap, kokulu siyah üzümden yapılıyor.” diyor. “Yunanlılar gittikleri yerlere iki şey götürmüşler: Birincisi dilleri, ikincisi de zeytin” diyen Öztürk, Yunanlılar geldiğinde Anadolu'da Perslerin hakim olduğunu, daha sonra Roma imparatorluğunun Perslerin hakimiyetine son verdiğini söylüyor. Roma imparatorluğunun isyanları önlemek için yerli asker kullanmadığını, dolayısıyla Anadolu'dan giden askerlerin Mitra dini ile birlikte tulumu da dünyaya yaydıklarını ilave ediyor.
Hamsileri kovalayan yunuslar
Yazar, Sksenefon'un “Anabasis – Seyahat” adlı eserinde o dönem yerli halkın kıyıda öldürülen düşman askerlerinin yanında el ele verip döndüklerini belirttiğini söylüyor. Ceviz ağacından yapılan ve Meneskino adı verilen yekpare kayıkları dereleri aşmakta kullandıklarını ve avlandıklarını ekliyor. Karadeniz kıyılarında 1970'lere kadar avlanan yunus balığının yağ yapımında, artanının gübre olarak değerlendirildiğini söyleyen Öztürk, “Yunuslar hamsiyi kovalar, halk da kovalarla sahile vuran hamsileri toplardı” diyor ve “Arka tarafla bizim işimiz yok. Hep denizle” diyor.
Lazlar ayrıcalıklı halk
Hıristiyanlığın bölgeye Trabzon'dan yayıldığını söyleyen Öztürk, bölgede başka dillerin de olduğunu, birçok terimin din üzerinden bu dillere geçtiğini, bu halkların rumlaşma sürecine girdiğini söylüyor. Rum'un etnik bir yapı olmadığını belirten Öztürk “Rum, Roma demek. Mapavri bir sınır. Lazlar tampon bölgede, bir dağ sırasının arkasında izole yaşıyor, Roma sınırını koruyor. Bu nedenle ayrıcalıklı bir halk. Coğrafyanın da etkisi var tabii” diyor.
Bazı folklorik değerlerin dinlerin değişmesine rağmen yaşatıldığını söyleyen Öztürk, Giresun adasına her dinin kutsal bir anlam yüklediğini belirtiyor. “ Altın post” efsanesinde Giresun adasına çıkanların kanatlarından oklar fırlatan kuşlarla karşılaştıklarının anlatıldığını, İslamlaşmayla birlikte adada peygamberin amcasının bir taşının bulunduğu söylenerek her yıl mayıs ayında adaya ziyaretlerin sürdüğünü ekliyor.
Kitabın serüveni
bbb Panelin ikinci bölümünde dinleyicilerden gelen soruları yanıtlayan Özhan Öztürk, uzun süren yoğun araştırmanın sonunda hazırladığı ansiklopedik sözlüğün oluşum aşamalarını anlattı. “Ben bu işin kitabını yazacağım diye yola çıkmadım” diyen yazar, önünde örnek bir çalışma olmaması ve Karadeniz'le ilgili kaynakların yetersizliği nedeniyle birçok zorlukla karşılaştığını, Türk Dil Kurumu'nun hazırladığı sözlük ve ilçelerin yıllıklarının kendisine ipuçları verdiğini belirtti ve ekledi, “Kitap bir ilktir ve Anadolucudur. Hataları olabilir, fakat bundan sonraki çalışmalara yardımcı bir tuğla olacağını düşünüyorum.”
Kitaba pek çok çevreden olumlu tepkiler geldiğini anlatan Öztürk, “En önemli eleştiri toponomi eşlemelerinde oldu. Benim köyümden Yunanistan'da da var demişsin, ayıp ettin diyenler oldu” dedi.
Lazuri.Com |