FORUM KONUK DEFTERI MOVIE FLASH KLIPLER Lazca Dil Kursu CIPLAK AYAKLI KÖYLÜLER / EFE ISIK / Tkvani Nçarelepe ( Lazuri.Com )

ÇIPLAK AYAKLI KÖYLÜLER

"Ağalar, yalın ayak köylüleri çarşıya sokmazlarmış. Yani çarşıya girip malını satmak istiyorsan ki alıcı yine ağalar ya da onların efradından başkaları, ayak çarıklı olmalı. Aksi takdirde kötekle nasiplenmemek mümkün değil."

Ne zamandır ağalar ve köylüler hakkında bir yazı yazmak istiyordum. Ama bir türlü nasip olamadı. 28 Mart 2004 Mahalli İdareler seçimi dolayısiyla bu konu tekrar gündemime geldi ve artık yazmam gerektiğine ikna oldum.

...Bu yazıyı ilgilendiren memleket köşesi ise sadece bir ilçe; Rize’nin ilçelerinden biri: PAZAR. Nam-ı diğer Atina. Pazar ilçesinde Belediye başkanlığı seçimini CHP adayı kazandı, hem de 45 oy farkla.

Yeni başkan, Pazar’ın Msuleti (Dağdibi) adlı köyünden. Yani o bir köylü. Kendisi Orman mühendisi. Daha önceki belediye seçimlerine yine CHP adayı olarak katılmış ancak 32 oyla kaybetmişti.

Başkan’ın baba ve dedeleri köylü adamlardı. Toprağını eker, biçtikleri ile geçimlerini sürdürürlerdi. Biraz gerilere gidersek, mesela 1930-1950 arası döneme köylülerle ağalar arasındaki münasebetlere dokunma mecburiyeti içinde buluruz kendimizi.

Pazar’da ağalar vardı. Ağa demekle Doğu’daki toprak ağalarını kastetmiyorum. Hemen kafanızdaki şablonların tuzağına düşmeyin. Bunlar Bölgenin Osmanlı egemenliğine girmesinden sonra Bosna vs. gibi yerlerden koparılıp buralara asker ya da yönetici aile olarak yerleştirilen zevatların torunlarıydı. Haraç salmak, asker toplamak gibi klasik işlerle meşgul olurlardı. Bazıları ise din hizmeti vermek üzere gelmişlerdi.

Köylüler malüm köylü; eken de o veren de o.

Kökenlerinde yönetmek gibi asri ve asli bir karakter barındırdıkları ve bu konuda ehil oldukları için olacak Cumhuriyet kurulunca bir miktar işlevleri değişse de konumlarında pek bir değişiklik olmadı. Sadece sanları ağa iken Belediye Reisi oldu. Okuyanları doktor oldu, avukat oldu. Kasaba geliştikçe han, hamam sahibi oldular. Çok ama çok uzun yıllar Pazar’ı yönettiler. Tabi ki, Osmanlı mirası elitler sadece Pazar’da bulunmuyordu, Arhavi’de, Hopa’da, Rize’de, Of’da, yani herbir köşede varlardı.

Evvel zaman içinde, köylüler çok fazla yoksul ve cahil iken, yani Cumhuriyet’in ilk zamanlarında, geçimlerini sürdürebilmek için balta sapı, odun kömürü, iskemle vs. gibi şeyleri satmak üzere Pazar’a getirirlerdi. Köyle kasaba arasında yol yok, iz yok. Köylünün ayağında ayakkabı yok (Anadolu’da köylüler hep aynı), üstünde mintan yok, altında don yok. Yoksulluk diz boyu...

Kasaba merkezlerinde(çarşıda) ağalar hüküm sürmekte. Çarşıya inecek köylüler yol boyu yıpranmasın diye komşudan ödünç aldıkları çarıkları çarşı girişine kadar yanlarında taşır, giymezlerdi. Çarşıya yaklaşıldığında yükler indirilir, çarıklar giyilirdi.

Diyeceksiniz niye?

Ağalar, yalın ayak köylüleri çarşıya sokmazlarmış. Yani çarşıya girip malını satmak istiyorsan ki alıcı yine ağalar ya da onların efradından başkaları, ayak çarıklı olmalı. Aksi takdirde kötekle nasiplenmemek mümkün değil.

İşte medeniyet dediğimiz şey böyle girdi bizim köylülerin gündemine. Medeniyetle en son tanışabilenler çarıksız köylülerdi!

Burada ufak bir hikaye anlatmakta fayda var...

Ağanın biri köylüden kumar ağacından yapılmış fasülye sırığı (xoşka) ister. Ama bu sırıkların eğri büğrü olmamasını tembihler. Aksilik bu, düzgün büyüyen kumar ağacına rastlamak da pek mümkün değil.

Köylü köyüne çıkar, bulabildiği en düzgün sırıkları toplar, hafta günü ağaya takdim eder. Ağa sırıkları görünce çılgına döner; eğri büğrü sırık getirmek de neyin nesi... Sırık bağından çıkarır bir tanesini ve köylüye vurmaya başlar. Köylü iki büklüm beklemekte. Bu arada ağanın karısı evinin penceresinden köylüye avazı çıktığı kadar bağırır: Çoyli çoyli, utanmayur misin, kaç oradan, ağanun koli ağirdi.

Her neyse, zaman geçti. Köylüler çay sayesinde az buçuk parayı tanıdı, okudu, dünya gördü... Çarşıda toprak satın aldı, ev yaptı, bina dikti. Bir zamanlar çıplak ayakla zeminine basamadıkları eski Atina’da yer edindi, iş edindi.

Ve eski köylülerin torunlarından biri, dedelerinin çıplak ayakla giremedikleri kasabanın Belediye başkanı oldu.

Ne demiş eskilerimiz:

Değişmeyen tek şey değişim!

Efe Işık

14 Nisan 2004 – İstanbul

   

 
Copyright © 2002-2024 Lazuri.Com | Telif Hakları saklıdır.