FORUM KONUK DEFTERI MOVIE FLASH KLIPLER Lazca Dil Kursu Mexenit'te bir gün / teona / ( Lazuri.Com )

MEXENİT' TE BİR GÜN..
Teona

Güneş sıcak yüzünü yaklaşık üç günlük bir aradan sonra yeniden gösteriyor. Gökyüzünde at kuyruğu şeklinde birkaç küçük bulut dışında alabildiğine mavilik dışında bir şey görünmüyor.

Işıklı’dan Fındıklı istikametine doğru beş dakikalık bir yolculuktan sonra dik bir yolu işaret eden Şenyurt Köyü (Mexenit) tabelası bizi selamlıyor.Dört-beş sene öncesinin toprak yolu şimdilerde beton.Sağlı sollu yeşilliklerin arasından süzülerek yukarılara doğru gözden kaybolan yolda yaya olarak ilerlemeyi tercih ediyoruz.Yokuş yukarı çıkmak sıcak havanın etkisiyle daha da zor bir hal alsa da manzara her şeye değer dedirtecek cinsten.Atılan her adım denize daha bir yukardan baktırıyor..Deniz adına inat masmavi.Kıyıya vuran tek bir dalga yok.Karadeniz’in bu sakinliğinden yaralanıp denize girme planları yapılıyor.Tabi dönüşte.

Yol boyu yeşil rengin her tonu size eşlik ediyor. “Doğanın en güzel göründüğü mevsim hangisi?” diye soruyorum kendime.Bir seçim yapmakta zorlansam bile ilkbahar aklımı çeler gibi oluyor.Sonra sonbahar diyorum.Aslında senenin her anı farklı bir güzelliği yaşatıyor insana buralar.Seçim işte bu yüzden çok zor.Yol boyunca ilerledikçe göğe vuran kızılağaçlar, kestaneler, fındıklar... gülümsüyor sanki bizlere.Uzaktan bakıldığında son derece bakımlı bir çimenliği andıran dalgalı çay bahçelerini unutmamak lazım.Kışa kalmaz bardaklarımızda yudumlayacağımız çaylar ikinci kere toplanmış.Birbirine eğilmiş ocaklardaki ağaçlarda fındıklar salınmaya, taneler toprağa düşmeye başlamış bile.

Solda karşımıza yöresel evlerden biri harap bitap bir halde çıkıyor.Açık kapısından bakıldığında güneş ışığı, aralanmış kiremitlerin arasından evin toprak tabanını aydınlatıyor.Kırmızı kerpiçleri yosun sarmış, ahşap kısımlar uzun bir süre önce kararmış.Süreç her zamanki gibi işleyerek yıllar önce terkedilmiş olan tarihi evi şimdinin harabesine dönüştürmüş. Menteşelerinden kurtulmuş tahta perdelerin toprağa doğru sarkışına bakarken, her geçişte hatırlatılan bir hikayenin ilk cümleleri kurulmuştu bile.Kimilerine hüzün ve acıdan başka bir şey vermeyen yasak bir sevdayla, iki ömrün son sayfasının geçtiği yeri artık hayvanlara yuva olmuş durumda bırakarak yürüyüşümüze devam ediyoruz.Eskiyi arkamızda bıraktıran adımlar bizi yeniye götürüyor.Betonarme evlerin arasında bir bayrak dikkati çekiyor.Bayrağın altında bembeyaz mermerden yapılmış bir askerin son istirahatgahı var.Doğuda şehit düşen bu fidan Bodur sülalesinin! çocuklarından biri.Gözlerimizdeki hüzünle yolumuza devem ediyoruz.Sağ tarafımızda son alımını belki beş belki on gün önce yapmış çay alım yerinin kapalı kepenkleri önünde çocuklar oynuyor.Alım yerinin üstündeki evin balkonunda bir yandan çaylar içilirken bir yandan yapılan tatlı sohbetin sesleri kulağımıza geliyor.Hemen sağ tarafta tek arabanın geçebileceği yol yamaç boyunca usul usul ilerleyerek ananemin yıkılan eski evine doğru ilerliyor.Adımlarımız anayoldan ayırıp yamacı yarıp geçen bu yola doğru yöneliyor.Önümüzde eskilerden bir ev daha var.Geçmişin yaşam dolu yeri sanki soluk almıyormuş gibi geliyor bize.

Yol açıklığa kavuşunca gölgelerden kurtulup güneşin yakıcılığını tekrar tenimizde hissediyoruz.Çocuklar futbol oynuyor bu sınırlı düzlükte.Deniz karşımızda, bir adım atsak ayaklarımız serin suyuna dokunacakmış gibi duruyor.Yeşille mavinin koyun koyuna girdiği manzara muhteşem.Ne kadar dalıp gidiyoruz doğaya hatırlamıyorum.Sessizliği Makfaliguriye çıkma fikri bölüyor.Tekrar anayola yöneliyoruz.Doğaya zirveden bakmak üzere atılan adımlar sıklaşıyor.Yol boyu gördüğümüz evlerin büyük çoğunluğu yeni dönem evleri.Artan beton evler, bir kültürün yitişine işaret eder gibi dimdik duruyor.

Eğimli bir çaylıktan devam eden patika bizi hedefimize ulaştıracak.Yokuş ve sıcak yorgunluğumuzu iyiden iyiye hissettirmeye başlasa da pes etmiyoruz.Yol boyu gördüğümüz yerler insanı yaşadığımız dünyadan ayırıp başka diyarlara atıyor.Yüksekliğin arttığını çevredeki ağaçların değişen türlerinden anlıyoruz.İğne yapraklı ağaçların sayıları yavaş yavaş artıyor.Hava daha berrak.Eğrelti otları egemenliğini ilan etmiş.Her yerde onları görüyoruz.Büyük şehirde çiçekçilerin vazgeçilmez eğreltilerinin, yörede bu açıdan bir önemi yok.İneklerinin altına serilecek malzeme olması dışında bir anlam ifade etmiyor lazona insanlarına.

Az sonra Makfaligurinin en yüksek noktasındayız.Çam ağaçları, dikenli bitkiler, otlar ve kırmızı bir toprak.Yağmur suları bitki örtüsünü üzerinden yer yer atmış kırmızı topraklarda bazen derin bazen yüzeysel izler bırakmış.Karşınızda uçsuz bucaksız gibi görünen deniz, gökyüzüyle birleştiği yere kadar masmavi ve dümdüz.Sahiller kıvrıla kıvrıla yeşil elbisesiyle birlikte uzanıyor.Annemin çocukluğunda inekleri otlatmak için gelinirmiş buraya.Tıpkı evler gibi bu faaliyette geçmişteki yerini almış.Şöyle bir selam çakıyorum denize.Arada esen ılık rüzgar , bakışlarımın kenetlendiği yaprakları titretiyor.İnanılmaz güzellikte bir yer burası.Yüzyıllar öncesinden pek farkı yok diye düşünüyorum, hala günümüz medeniyetinin uzanamadığı bir yer.İnsana ait tek şey bizi buralara getiren minik patika gibi görünüyor.

Tek başına denize doğru dikilmiş çam ağacının altına oturuyoruz.Hava açık olduğu için neredeyse bir zamanların Atina’sı olan Pazar’a kadar olan sahiller görüş alanı içinde.Sağ tarafta Fındıklı’yı arıyorum.Belli belirsiz gördüğüm yere Fındıklı tabelasını koyuyorum.Sadece oturarak dahi hiç sıkılmadan bütün bir günü burada geçirebilirsiniz.Makfaliguri adını boşuna almamış, yumurtanın çizgilerine sahip bu zirvede biraz daha vakit geçirdikten sonra dönüş startını veriyoruz.

Sahilde bıraktığımız aracımıza ulaştığımızda yorgunluktan yığılmak üzerede olsak denize girme fikrimiz hala geçerli.Güneşin denize kavuşmasına çok zaman yok.Hızla çocukluğumuzdan beri vazgeçemediğimiz Mezakapon kayaya doğru ilerliyoruz.Çocukluğumun yazlarına ait o kadar çok anım var ki bu kayada.Mezakapon kaya sahilden itibaren denizin içine doğru uzanan 8-10m. büyüklüğünde yekpare bir kaya.Denizle dans eden en uç kısmının yüksekliği yaklaşık üç metre.Buradan “Kaz uçar da Laz uçmaz mı?” diye bağırarak bazen balıklama bazen çivileme yaptığımız atlayışlar küçüklüğümün unutulmaz anıları arasında.Sevgili kayamıza ilerledikçe içimi, sahili alıp giden yeni yol kurdu kemiriyor.Mezakaponun olması gereken yere geldiğimizde korktuğumun da başıma geldiğini görüyorum.Yaz aylarımın nice hatıralarına mekan olan bu kaya artık yok.Yol onu da altına alıp Sarp! ’a doğru ilerlemiş.

TEONA

   

 
Copyright © 2002-2024 Lazuri.Com | Telif Hakları saklıdır.