
Oca
yolunda
Karmaûe
şüalayı geçtiğimde
yolun dikleştiğini gördüm. Çocukluğumda derede oynamaya
giderdik karmaûe şüalaya..
Öalimbri ile oynar üstümüz
başımız batardı. Eski değirmenin ne zamandan
kaldığı bilinmiyordu.. Herkes sırayla mısır
ununu burada öğütürdü. Değirmen yerinin en güzel yanı,
akşamları kızlarla toplanıp gitmekti. Onüç ondört
yaşında olmalıydık o zamanlar. Gece karanlıktan
korkuyorduk. Ve korkuyu yenmek için lazca şarkıları
yüksek sesle söylerdik, karşılama atardık. Her karmaûe
şüalayı
geçtiğimde o tız sesler yeniden yükselir, yüreğimi
sevinç ve sevgi kaplar. O gün de öyle oldu. Tüm çocukluk arkadaşlarımın
hayali oradaydı.
Dik yola koyulurken
Ocayı düşünüyordum. Ôaôu
ile Nandidi orada kalıyorlardı bu mevsim. Orası Ôaôu’nun
merzesiydi. Yani yazlık evleri... Kendileri ile vedalaşmaya
giderken buruk bir acı hissettim yüreğimde. Almanya ‘ya
yol görünmüştü. Öğrenci olarak İstanbulda kalmam
olanaksızlaşmıştı. Hemen hemen tüm üniversiteler
kapalıydıo zamanlar. Babam illaki okumamı istiyordu.
’Bese’ benim için okuyacaksın diyordu.
Köyde her
kese uğruyordum. Çocukluk arkadaşlarımla en son gün
vedalaşacaktım. Oüoxunaşe(toplantı)
yapacaktık aramızda. Büyüklerden Ôaôu
ile Nandidi önemliydi benim için. Onlarda yaz aylarında Oca(
merze)da kalıyorlardı.
Virajı
döndüğümde Cabiri avla göründü. Cabir Dayı dedemin(babam
tarafından)kuzeniydi. Usta bir horoncuydu. Xaliüana
‘daki evini bırakıp, bu evi bu kartal tepesi gibi yerde
kurmuştu. Tulum sesi eksik olmazdı evinde. Hala ile birlikte
düğünleri şenlendirirlerdi. Cabir Dayı dedemin aksine
Dutxe‘yi terketmedi hiç. Ardeşen Dutxe arası mekik dokudu.
Kışları çay sepeti ördü, Ardeşen’de sattı.
Çayının başında durdu. Şehirler ona çekici
gelmedi. Dağını taşını toprağını
seviyor olmalıydı Karadenizin. Noğurisa onu öksüz
büyütmüştü. Dedelerimizin babaları, birinci dünya savaşında
cepheden hiç geri gelmediler. Hep söylenir Koöivalar’dan
40 tane delikanlı şehit düşmüş, 1. paylaşım
savaşında. Ve çocukları yetim kalan genç gelinler
büyütmüşler.
Bu tepelerin
üzerinde ne kadar ağıt yakıldığını
tahmin edebilirsiniz. O ağıtların bir kısmını
Didinana‘an dinledim, tarladaki işinin başında. Cabiri
avlayı geçene kadar daha neleri neleri düşündüm.
Sonra yolun
bir yerinde Heva Hala’nın, Yusufi Dayı’nın annesinin
evi belirdi. Kapıda kimse yoktu. Geçerken uğramak istesemde
uğramadım, geçtim gittim. Geç kalıyordum. Heva Hala
da çocuklarını yetim büyütmüştü. En büyük oğlu
Yusufi Dayi destancımızdı. Şefki Dayı da
ondan geri kalmazdı. Kızı Aişe Hala ikisinin
de ötesinde bir halk ozanıydı. Herkese ağıt
yakar, insanları ağlatırdı. Çocukluğumda
beleğime kazınmıştır bu simalar..
Heva Hala’nın
evi eski bir ahşap laz eviydi. Torunu Meyremina ile çocukluğumda
birlikte okula gider, birlikte oynardık. Şimdi gelinlik
bir gençkızdı, nişanlıydı.
Heva Hala’nın
evinin ilerisinde patika yoldan ormanın içine daldım.
Yol yılan kıvrımları gibi uzanıp gidiyordu.
Her tarafı yere dökülen yapraklardan oluşan, gübre gibi
bir tabaka kaplamıştı. Yolların kenarında
mşüeri(orman gülü,
kumar) bitkisi duruyordu. Çocukken mşk'eri yaprağından
neler yapmazdık. Güya elbiseler dikerdik..
Epeyce bir
yol aldıktan sonra Xiûina
oxori belirdi. Terkedilmiş bir ev izlenimi veriyordu. Xiûina
oxoriden uzanan yol, Vaidi avlaya ve Didinana’nın Mağarazeni
deki derme çatma baceniye gidiyordu. Xiûina
Dayı‘yı hiç hatırlamam. Nana’nın akrabalarıdır.
Oğulları Yüksel ve Bayramali Dayılar İstanbulda
lüks restoranlarda çalışırlardı.
Yolun kenarında
bir sessiz maşxadan su akıyordu. Bir yudum su içtim geçtim,
Oca’nın güzel yollarını. Nandidi ile Ôaôu‘nun
güzel arazisini uzaktan görmeğe başlamıştım.
Eve yaklaşırken, içimde yürüyüşlere giderken taşıdığım
heycanı yaşıyordum. Ve karşımda Ôaôu‘un
Oca evi, ahşap bina belirmişti. Avluda bir kaç düzensiz
odun, evin etrafında armut ağacı, üzüm asması,
karayemiş ve binbir çeşit bitki örtüsünden oluşan
eşsiz yeşillikler...
Kapıda
kimseyi görmeyince ‘Bena‘ diye seslendim Nandidiye.. O sıra
uzaktan mısır bahçesinde olduklarını gördüm.
Yanlarına gitmek için acele ediyordum. Çaylar dizboyu büyümüş
budanacak duruma gelmişlerdi. Bahçenin muhtelif yerlerine armut,
elma, karayemiş ağaçları serpiştirilmişti.
Biri uzaktan dolu görünüyordu. Mevsiminde mwu
eksik olmazdı Ôaôunun
bahçesinde. Birde üzümle armut.
Yanlarına
gittiğimde nefes nefeseydim. Mısır kırıyorlardı.
Sonbaharın ılımlı havasında.., yine yanakları
al aldı Nandidi’nin. Sevgiyle kucakladılar beni. Sohbet
içinde ne zaman İstanbul’a geri döneceğimi sordular. Doyasıya
Lazca konuştum onlarla. Kaç saat kaldığımı
bilemiyorum. Yüreğimdeki buzlar çözüldü bu sohbetle. Hava kararmaya
başlamıştı, ayrıllık anı gelip
çatmıştı. Sevgi dolu bir yüzle süzdüm Ôaôunun
yüz ifadesini Kulakları hala ağır işitiyordu.
Onunla konuşurken sesimi yükseltiyordum. Nandidi suskun bakışlarla
süzdü beni. Bir şey demedi.
İlerde
Recebali Dayı’nın merzesi görünüyordu. Bahçelerinde kimse
yoktu. Dönüp Ôaôu
ile Nandidi ‘ye seslendim. ’Almanya’ya okumağa gideceğim.’
Dedim. Nandidi hiç istifini bozmadan bana merakla sordu. ’İstanbul’daki
okullar yetmedimi sana?’ Bu birçift söz yüreğime oturdu. Yıllarca
unutamayacağım bir söz.
Nandidi nereden
bilebilirdi çektiğim acıyı. Pasaportu bile isteksiz
çıkartacaktım Rize’de. Almanya’ya giderken ayaklarım
geri geri gidecekti Dutxe’ye doğru biliyordum.
Hasretle kucakladım
onları, ellerini öptüm.. Son bir kez daha Ôaôu’nun
nasırlı ellerine sarılıyordum. Nandidi’nin o
toprak kokan kendine has kokusunu duyumsadım. Hızla yanlarından
ayrıldım. Koşar adım avludaki sudan bir yudum
içtim
Yine geldiğim
yola koyuldum. Dilimin ucunda çocukluğumda söylediğim
maniler, arkamdan periler kovalıyor gibi indim Ocadan Xaliüanaya..
Nezepeşüala da mola
verdiğimde, bir grup kadının yaprak taşımaktan
geldiğini gördüm.. Nezire Halanın şen gelini Reyhan
da alarındaydı.. Bir süre bana takılıyorlar
‘Burada kal ‘ diye.
Oysa ben okuyup
ilerlemekten başka bir şey düşünmeyen isyankar ruhlu
bir kızdım. Burada kalmak mümkünmüydü.? Okumalıydım.
Burada çalışarak hırpalanan kızların adına
da okumalıydım..
Cumaali rak'aniyi
dönerken akşam olmuştu. Didinana beni merak ediyor diye
düşündüm. Adımlarımı hızlandırdım.
Oysa Cumaali raka'aniyi çok severdim. Çocukluğumda Besimiçiliden
gizli yaban çileği toplardık. Sarenayla.. Ah gidi berobaşkuni(çocukluğumuz)
Geri gelir miydi o günler.. Belki yoksulduk. Her istediğimizi
alamıyorduk. Ancak bu orman köyünde bu yüksek tepelerin arasında
mutluyduk. İçimiz zengindi. Araba sesi duymadığımız
yollarda özgürdük. Evren kadar sonsuzdu ufkumuz..
Henife Hala'nın
evine yaklaşırken onu avluda yalnız gördüm. Kızı
Emine’yi yetim büyüten Henife Hala hep yalnızdı. Kedileri
ona hep can yoldaşlığı yapardı. Evinin
bitişiğinde Ziveri çili otururdu. Sarena Ziveri çili nin
kızıydı. Sarena çocukluğumda en çok oynadığım
kız arkadaşımdı.
Mağara
şk'ala dediğimiz kayalık altında yağmur
yağarken bile oynardık. Ziveri çili’nin evinin önünden
geçerken ürperdim. Ombolina(kaynak su)yalnızca akıyordu.
Birden su kenarlarına birikip çocukları korkutan periler
geldi aklıma. Bu düşünceleri kafamdan uzaklaştırıp
Miktati rak'aniyi aşmaya çalıştım. Karanlıkta
beyaz beyaz duruyordu Miktatişi oxori(Miktat’ların evi)
Cilemonadan (evi arkası)geçerken alima(içyağı) kokusu
yayılmıştı avluya. Hızla geçtim. Heva Hala
evde olmalıydı. Bu kez uğramadan geçtim.
Evimize gelmiştim.
Didinana’yı avluda bir iskemleye oturmuş haliyle buldum.
Akşama yemek hazırlıyordu. ’So ore megşoni’(Nerdesin
merak ettim seni) diye boynuma sarıldı... Yaşamda
en çok sevgiyi Didinana vermişti bana. Çocukluğum
çok güzel geçmişti onunla birlikte. Şehre giderken beni
zorla koparıp almışlardı bu topraklardan. Köklerim
burada duruyordu. Köksüz ağaçlar gibiydim İstanbul’da.
Günün yorgunluğu
üzerime çökmüştü. Çambrinin kenarına iliştim. Nandidi’nin
sözleri hala kulaklarımda çınlıyordu. ’İstanbul’daki
okullar yetmedimi sana ‘? Oysa değil Almanya’ya gitmeyi doğduğum
topraklarda okula gitmeyi tercih ederdim. Hiçde Almanya’nın
gurbetin meraklısı değildim. Sonuçta iki yıllığına
gidiyordum. Didinana da kaygılıydı. Yanında
kalmalıymışım. Kendi eliyle gelin edecekmiş
beni. Beni tanımadığım uzak ülkeler çekiyordu.
Can toprağını Lazona’yı geride bırakıp
gidecektim. Hafızamda çocukluğumdan geriye kalan
Didinana‘nın sözleri, Lazca ağıtlar bohçamda gidecektim.
Didinana bir çift laf vermişti yanıma rehber olacak. ’Dutxuri
na ore mo giçondrinam’ ‘Dutxeli olduğunu unutma’
Mayıs 2000, Almanya
Selma
Koçiva
E-Mail: kocivasel@lazuri.com
|