Heva Xalanın Xalik’anadaki evinin önünden
geçiyordum. Uğradım. Heva xala
evin önünde on3’ure(el çantası)
örüyordu. Küçüklüğümden
bilirim hepimize birer on3’ure örer verirdi.
Heva xala Yusufi Dayının, Şefk’i
Dayı nın, Aişe xalanın annesiydi. Bu ailede
laz müziğini yaşatma geleneği vardı. Üç kardeşde
halk ozanıydı. Heva xalayı yalnızca ağıt
yakarken duymuştum.
Bir de Heva Xalanın pekmez tavası meşhurdu.
Pekmez tavası yalnızca onda bulunur herkes pekmez yaparken
ondan ödünç alırdı.. Gözlerim avludaki köşeye takıldı.
Ateşi yakıp buraya pekmez tavasını kurarlardı.
Bir gün hiç unutmam armut pekmezi yapılacaktı. Oluk gibi tahtadan oyulan bir
yere olgun armutları doldurmuşlardı. Topuzlarla armutları
ezerlerdi . Toplanan suyu tavaya dökülürdü. Kaynatınca pekmez
oluşurdu. Kaç saat kaynattıklarını bilmiyorum.
Ama saatlerce sürerdi.. Pekmez yapmak ortak bir işe dönüşür,
başta çocuklar çok eğlenirdi..
Heva xala bendeki düşüncelerden habersiz
süzdü beni. Meyremina eve yeni gelmişti. Torunu meyremina en
yakın çocukluk arkadaşlarımdan biri idi. Meyremina
ile sohbete daldık. Köydeki konuları konuşuyorduk.
Nişanlısı Amedi osmani Liseyi Ardeşende bitirmişti.
Liseden sonra universiteyi kazanır ama maddi sıkıntılar
yüzünden gidemez. Bir ara bizim büyüklerimiz Osmanı okutmayı
düşünürler ama nedense gerçekleşmez. İşsiz dolaşır
Amedi Osmani xalik’anada. Kışları çay sepeti örer
Ardeşende satar. Gençlere bir gelecek yoktur burada.. Buranın
eşsiz güzelliği sadece doğada kalır. Sosyal
yönden çorak bir tarla gibidir.
Meyremina köyün gençlerinden söz eder. Uzun uzun
gönül meselelerini konuşuruz.
O sıra Didinana bana bakmaya gelir. Heva
xala ile derin bir sohbete dalarlar. Didinana Xalikanadaki hatta
tüm Dutxe deki kadınların öncüsüdür. Onun görüşleri
her ortamda kabul görürü. Gelinler çekinirler hep ondan. Toplumsal
kuralları o koyar. Özellikle anlatılır yayla göçlerinde
gençkızların ve gelinlerin davranışlarına
o dikkat edermiş. Yayla
göçlerinde bir koldan kadınlar bir koldan erkekler yürürlermiş.
Kadınlar kafilesinin başında Didinana dururmuş.
Didinanaya benzemeyi çok isterdim. Oysa ben ürkek
bir tavşan gibiyim.
Ona eniştemiz huçumeti derdi. Köyde bir
hükümet kurulsa başını Didinana çekerdi şüphesiz.
Onu öylesine seviyordum ki, ona hiç kıyamıyordum. İstanbula
ilk götürdüklerinde uzun hasret mektupları yazardım. Sonra
anlatırlardı bu mektupları birilerine okutur ağlarmış.
Aramızdaki bağ öylesine güçlüydüki bana nanayı unuttururdu.
Nana bir çok çocuğu
olan meşgul bir kadındı. Didinana kadar sevgisini
gösteremiyordu. Belkide beni Didinana ya bağlayan özellik buydu.
Didinana sevgisini gösterebiliyordu.
Ben bunları düşünürken Heva Xala anlatıyordu.
Eskilerden sözediyorlardı.. Köyün eskiden
dışarı pek göç vermediğinden, şimdilerde
herkesin gurbete gittiğinden.. Öyleydi
köyün yarısı gurbetteydi. Ardeşene yerleşeceklerine
İstanbulu mesken edinmişlerdi. Yalnızca çay toplamağa
mevsimlik gelirlerdi. Bizim ailemiz tümüyle göçmüştü İstanbula
Mevsimlik gelende yoktu. Yalnızca Didinana ocağımızı
yakıyordu. Dedemin evini kapatmıyordu. Evin ocağında
ateş tütmesi bir aile ocağının sönmemesi önemliydi.
Didinana köydeki yerimizi koruyordu. Daha ne kadar dayanacak bu
yaşlı çınar. Gün gelip göçüp gittiğinde yerine
kim yakacak ateşi. Bilemiyordum.
Onun yerine ateşi yakmağa nasıl
devam edebilirdim. Ben uzaklara giderken ocak başındakı
nöbet ne olacaktı. Karamsardım. Sonuçta İstanbula
savrulan bir kuşak olacaktık. Didinana ne yapsada bu gidişe
dur diyemiyordu. Zaman akıyordu. Yıl 1979 du. Ortalık
toplumsal olarak karışıktı. Gençler iki tarafa
bölünmüşlerdi. Halk ise yaşam savaşı veriyordu.
Didinana nın yaşam savaşı kendine özgü idi.
Onun yaşamında siyaset yoktu. Onun üzerine siyaset yapılıyordu.
Çay parasını her zaman alamıyordu. Buna karşı
savunması yoktu. Verilen çay parasına razıydı..
Sonra Heva Xalaya allahaısmarladık
deyip ayrılırız ordan. Eve geldiğimizde karanlık
çökmüştü. Gaz lambasını yakıp ocaktaki közü
tutuşturdum. Sessizlik çöker eve. Evin baş köşesine
oturtur beni. Misafire verilen yerdir burası. Çocukluğumda
hastalanınca postu atıp bu köşede uyuturdu beni.
Yine aynı şefkati hissettim yüzümde. Sanki nasırlı
elleri ile yüzüme dokunmuştu. Akşam sessizliğinde
siyah gözleri parlıyordu. Ondaki ışıltıyı
bir yaşam boyu görecektim insanların gözlerinde, sıcak
ve sevecen..